This site Mustafa Kaya Anatolian High School Student Harun Demir was prepared by. Homework 20011-2012 academic year, the project is English lessons. Has not been any commercial purpose

| Kastamonu-Mustafa Kaya Anatolian High School | English Entertainment Site | English Lesson | Term Paper |

18

ADVERB CLAUSES
Fiilleri, tarz, neden, yer, zaman, koşul, amaç, sonuç gibi ögelerle destekleyen cümleciklere zarf cümlecikleri denir. Zarf cümleciklerini gruplara ayırarak örneklerle inceleyelim:
Adverb clauses of time
1. when: -diği zaman, -diğinde
It was snowing when we arrived.
Gittiğimizde kar yağıyordu.
He waved when he saw his girlfriend.
Kız arkadaşını görünce el salladı.
2. before: -meden önce
I must finish my work before I go home.
Eve gitmeden önce işimi bitirmem lazım.
The students cannot leave the classroom before the teacher comes.
Öğretmen gelmeden öğrenciler derslikten çıkamaz.
3. after: -dikten sonra
I arrived there after he had left.
O gittikten sonra oraya vardım.
He watched TV after he had finished his work.
İşini bitirdikten sonra televizyon seyretti.
4. as soon as: -ir -irmez
I’ll tell him the news as soon as I see him.
Onu görür görmez haberi vereceğim.
As soon as she saw me, she began to laugh.
Beni görür görmez gülmeye başladı.
5. while: -irken
He fell asleep while he was doing his English exercises.
İngilizce alıştırmalarını yaparken uyuya kaldı.
She sprained her ankle while she was playing tennis.
Tenis oynarken ayak bileğini burktu.
6. as:-irken
I saw Tom as he was getting off the bus.
Tom’u otobüsten inerken gördüm.
As the children were singing in the garden, it began to rain.
Çocuklar bahçede şarkı söylerken yağmur başladı.
7. just as:tam -irken
Just as I was leaving, the phone rang.
Tam çıkarken telefon çaldı.
We got to the bank just as they were about to close.
Bankaya, tam kapatmak üzerelerken yetiştik.
8. every time:her ne zaman …
We can’t keep calling the doctor every time you get a headache.
Her başın ağrıdığında doktoru çağırıp duramayız.
Peter gets drunk every time he drinks.
Peter ne zaman içse sarhoş oluyor.
9. no sooner … than …: -mesiyle -mesi bir oldu
No sooner had I walked in the door than the phone rang.
Kapıdan girmemle telefonun çalması bir oldu.
No sooner had we arrived at the cinema than the film started.
Sinemaya gelmemizle filmin başlaması bir oldu.
10. by the time: -inceye kadar
By the time she was 13, she had already achieved worlwide fame.
13 yaşına gelinceye kadar çoktan dünya çapında üne kavuşmuştu.
By the time the guards realized what was happening, the gang were already inside the bank.
Korumalar ne olduğunu anlayıncaya kadar çete çoktan bankaya girmişti.
11. once, the moment, the instant, the minute, directly, imme-diately:-ir -irmez, -diği an
Once you get there, you’ll love it.
Oraya vardığın an seveceksin.
She started to cry the moment she saw me.
Beni görür görmez ağlamaya başladı.
She woke up the instant the phone rang.
Telefon çalar çalmaz uyandı.
Please call me the minute you get home.
Eve varır varmaz/vardığın an lütfen beni ara.
I came directly I heard what had happened.
Ne olduğunu duyar duymaz geldim.
I’ll phone you immediately I hear any news.
Haber alır almaz seni ararım.
Adverb clauses of duration
1. until, till: -inceye kadar
I stayed there until my girlfriend arrived.
Kız arkadaşım gelinceye kadar orada kaldım.
Tom lived with his parents till he was 30.
Tom, 30 yaşına kadar anne babasıyla yaşadı.
2. since: -den beri
I’ve had several different jobs since I graduated from school.
Okuldan mezun olduğumdan beri birçok farklı işim oldu.
I’ve been living here since I was born.
Doğduğumdan beri burada oturuyorum.
3. as/so long as: -diği sürece, -dikçe
You shall never enter this house as long as I live in it.
Yaşadığım sürece bu eve asla girmeyeceksin.
I’ll never forget today as long as I live.
Yaşadığım sürece bugünü hiç unutmayacağım.
Adverb clauses of cause
1. because: -den dolayı, -diği için
I did it because they asked me to do it.
Benden yapmamı istedikleri için yaptım.
Just because I don’t complain, you mustn’t suppose that I’m satisfied.
Sırf şikâyet etmiyorum diye memnun olduğumu sanmayın.
2. as: -den dolayı, -diği için
As it is raining, you’d better take a taxi.
Yağmur yağdığından dolayı taksi tutsan iyi olur.
As he wasn’t ready in time, we went without him.
Zamanında hazır olmadığı için onu almadan gittik.
3. since: -den dolayı, -diği için
Since we have no money, we can’t buy the car.
Paramız olmadığı için arabayı alamıyoruz.
Since there was a thick fog, we lost our way.
Yoğun sis olduğu için yolumuzu kaybettik.
4. now that: -diği için, madem ki …, artık …
Now that you’re grown up, you must stop this childish behaviour.
Artık büyüdüğüne göre bu çocukça davranışı bırakmalısın.
Now that the exams are over, I can enjoy myself.
Sınavlar bittiğine göre artık eğlenebilirim.
5. seeing that: -diği için, -diğine göre
Seeing that we are all here, we might as well sing.
Hepimiz burada olduğumuza göre şarkı söyleyebiliriz.
Seeing that the weather was bad, we decided to stay at home.
Hava kötü olduğu için evde oturmaya karar verdik.
6. owing to the fact that, on account of the fact that, in view of the fact that, because of the fact that, due to the fact that, inasmuch as: -diği için
Owing to the fact that it had rained, the match was cancelled.
Yağmur yağdığı için maç iptal edildi.
On account of the fact that final exams are over, we can relax.
Final sınavları bittiği için artık dinlenebiliriz.
In view of the fact that the general manager was ill, they had to postpone the meeting.
Genel müdür hasta olduğu için toplantıyı ertelemek zorunda kaldılar.
Because of the fact that the child was afraid of the dog, he hid behind his mother’s skirt.
Çocuk köpekten korktuğu için annesinin eteğinin arkasına saklandı.
Due to the fact that I live on my own, I have to cook my own food.
Yalnız yaşadığım için yemeğimi kendim yapmak zorundayım.
Inasmuch as they couldn’t reach an agreement, the possibilities for peace are still remote.
Bir anlaşmaya varamadıkları için barış olasılığı hâlâ uzak.
Adverb clauses of purpose
1. so that: -mesi için, -sin diye
Speak clearly so that they may understand you.
Seni anlayabilmeleri için/anlayabilsinler diye tane tane konuş.
I turned off the radio so that the baby could sleep.
Bebek uyuyabilsin diye radyoyu kapattım.
2. in order that: -mesi için, -sin diye
I turned the music down in order that I shouldn’t disturb you.
Seni rahatsız etmeyeyim diye müziği kıstım.
They worked very hard in order that the building might be finished in time.
Bina zamanında bitirilebilsin diye çok çalıştılar.
3. lest: -memek için, -mesin diye
He ran away lest he should be seen.
Görünmemek için kaçtı.
I wore thick clothes lest I should catch cold.
Üşütmemek için kalın giysiler giydim.
4. in case: … diye
I will be home all night in case you need me.
Bana ihtiyacın olur diye bütün gece evde olacağım.
Bring a map in case you get lost.
Kaybolursun diye bir harita getir.
Adverb clauses of result
1. so+sıfat/zarf+that: öyle … ki
He was so ill that we had to send for a doctor.
Öyle hastaydı ki doktor çağırmak zorunda kaldık.
He speaks so fast that we cannot understand him.
Öyle hızlı konuşuyor ki onu anlayamıyorum.
Bu yapıda that kullanılmasa da anlam bozulmaz:
I was so hungry I couldn’t wait for dinner.
Karnım öyle açtı ki yemeği bekleyemedim.
2. so+much/many+that: öyle çok … ki
Everything has changed so much that I can scarcely recognize the place.
Her şey öyle çok değişmiş ki yeri neredeyse tanıyamadım.
There were so many that we didn’t know where to put them all.
Öyle çok vardı ki hepsini nereye koyacağımızı bilemedik.
3. such+sıfat+isim+that: öyle … ki
It was such a cold evening that we stopped playing football.
Öyle soğuk bir akşamdı ki futbol oynamayı bıraktık.
Adverb clauses of manner
1. as: … gibi, … biçimde
I parked the car as my driving teacher had taught me.
Arabayı, direksiyon hocamın öğrettiği gibi park ettim.
He got divorced as his parents had done years before.
Annesi ile babasının yıllar önce yaptığı gibi o da boşandı.
2. as if/though: -miş gibi, sanki
He looked as if he had seen a ghost.
Sanki hayalet görmüş gibiydi.
They stared at me as if I was crazy.
Sanki deliymişim gibi bana baktılar.
Adverb clauses of place
1. where: -diği yer(d)e
We would like to live in a place where it never rains.
Hiç yağmur yağmayan bir yerde yaşamak istiyoruz.
I found my umbrella where I had left it.
Şemsiyemi, bıraktığım yerde buldum.
2. wherever: (her) nereye
Sit wherever you like.
Nereye istersen otur.
She was followed by photographers wherever she went.
Nereye gittiyse fotoğrafçılar tarafından takip edildi.
3. as far as: -e kadar
He walked as far as the post office.
Postaneye kadar yürüdü.
We didn’t go as far as the others did.
Diğerleri kadar gitmedik.
Adverb clauses of concession
1. although: -mesine rağmen
Although she’s only three, her mother dresses her in grown-up clothes.
Daha üç yaşında olmasına rağmen annesi onu yetişkin gibi giydiriyor.
He decided to go although I begged him not to.
Gitmemesi için yalvardığım halde gitmeye karar verdi.
2. even if/though: -mesine rağmen, -se bile
Even if you take a taxi, you’ll still miss your train.
Taksiye binsen bile trenini kaçırırsın.
Even though he left school at 16, he still managed to become prime minister.
16 yaşında okulu bıraktığı halde yine de başbakan olabildi.
3. in spite of the fact that, despite the fact that: -mesine rağmen
In spite of the fact that they are very rich, they are very unhappy.
Çok zengin olmalarına rağmen çok mutsuzlar.
He got a promotion despite the fact that he doesn’t work hard.
Çok çalışmamasına rağmen terfi etti.
4. while: -mesine rağmen, -le birlikte
While I accept that he’s not perfect in many respects, I do actually quite like the man.
Pek çok bakımdan onun mükemmel olmadığını kabul etmekle birlikte yine de onu çok seviyorum.
While I fully understand your point of view, I do also have some sympathy with Tom’s.
Bakış açını tamamen anlamakla birlikte Tom’un dediğine de katılıyorum.
5. however+sıfat/zarf: ne kadar -se -sin
However hungry I am, I never seem to be able to finish off a whole pizza.
Ne kadar aç olursam olayım, bütün bir pizzayı asla bitiremezmişim gibi geliyor.
However fast we drive, we’re not going to get there in time.
Ne kadar hızlı gidersek gidelim, oraya zamanında yetişemeyeceğiz.
6. no matter how/what/who …: … olursa olsun
We have to get the car fixed, no matter how much it costs.
Kaç para tutarsa tutsun arabayı tamir ettirtmemiz lazım.
No matter who phones, tell him I am out.
Kim telefon ederse etsin dışarıda olduğumu söyle.
 
cursor

Anlamını Bilmediğin Bir Kelime Mi var Sözlüğümüz Yardımcı Olsun

İngilizce <-> Türkçe SÖZLÜK
Kelime:


Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol